YUNUS EMRE YİĞİT

   
  Yunus Emre Yigit Wep Sitesi
  Türk Ahlakı
 

"Ahlakın meydana gelmesinde en büyük sebep ırktır. Bir cemiyetin ahlakı ancak ırkının karışmasıyla değişebilir. Türk ahlakı en eski çağlardan beri cemiyetçidir. Yani Türklerde cemiyetin mefaati fertlerinkinden üstün tutulur."

Ahlakın meydana gelmesinde en büyük sebep ırktır. Bir cemiyetin ahlakı ancak ırkının karışmasıyla değişebilir. Türk ahlakı en eski çağlardan beri cemiyetçidir. Yani Türklerde cemiyetin mefaati fertlerinkinden üstün tutulur. Bununla beraber kuvvetli şahsiyetler daima saygı görmüşler ve cemiyete faydalı olmuşlardır. Ferdiyete değer vermiyen Türk ahlakı, şahsiyete hürmet etmiştir.

Milattan önceki asırlarda Kunlar, çocuklarını cemiyete faydalı olabilecek bir terbiye ile yetiştirirlerdi. Cemiyete faydası dokunmayacak kadar ihtiyarlamış olanlar ise intihar ederlerdi.

Askeri ruh, hayatın ve cemiyetin her yerinde hakimdi. Savaşta ölmekten gurur duyarlar, yatakta ölmekten korkarlardı. Bu ihtimalle benizleri sararırdı. İslamiyetten önceki Türklerde işlamlığın cenneti gibi güzel bir vaad yoktu. Böyle olduğu halde, şeref saydıkları için savaşta ölmek isterlerdi.

Bir milleti yükseltmek için birinci şart olan disiplinde eşleri yoktu. Meşhur Mete (=Motun), sadakatlerini denemek istediği askerlerine, sevgilerine ok atmayı emrettiği zaman hemen hepsi bu buyruğu yerine getirmişlerdi.

Doğru sözlü idiler. Kunların baş düşmanı olan Çinliler bile onların çok doğru sözlü olduklarını, o kadar ki verdikleri sözün kafi olduğunu yazarlar.

Açık sözlü idiler. Dalkavukluğun ne olduğunu bilmezlerdi. Vicdani kanaatlerini hiç çekinmeden söylerlerdi. Hükümdarlar da bu sözleri kızmadan dinlerle ve doğru bulurlarsa tatbik ederlerdi. Milattan önce ikinci asırda bir Kun yabgusu Türkleri Çin medeniyetine sokmak istediği zaman başvezir buna şiddetle itiraz etmiş ve sözlerini hükümdara kabul ettirmişti. Miladi sekizinci asırda Bilge Kağan, Buda dinini kabul etmek istediği zaman meşhur Bilge Tonyukuk kabul etmemiş, deliller sayarak hükümdarı caydırmıştı. Yine sekizinci asırda Böğü Kağan Manihaizmi devlet dini olarak kabul etmek istediği zaman tarkanlar yani nazırlar avam dini olarak gördükleri Manihaizmin kabulüne şiddetle itiraz etmişlerdi. Her ne kadar Böğü Kağan, tarkanları dinlemeyerek millete Manihaizmi kabul ettirmiş idiyse de tarkanlar vicdani kanatlerinden dönmemişler, prensip sahibi olduklarını ispat etmişlerdi.

Mohaç meydan savaşından sonra, savaş alanını gezen Kanuni Sultan Süleyman' ın bir sorgusuna, bir sancak beyinin verdiği cevap da doğru ve açıksözlülüğün güzel bir örneğidir.

Türk beğleri dalkavukluğun ne olduğunu bilmedikleri için, İkinci Murad çağından sonra memleketin yüksek mevkilerine devşirmeler gelmeye başlamışlar ve milli ahlakın bozulmasına sebep olmuşlardır.

"Türk ahlakına tam olarak malik bulunduğumuz zamanlarda yükseldik. Yabancıların ahlakını alarak bozulduğumuz zaman düşüp geriledik. Yükseldiğimiz zamanlar bu toprak, büyük milli davalar için kendilerini feda eden, yalan, riya iki yüzlülük bilmeyen; vicdanını satmayan insanlar dolu idi."

Türkler en eski çağlardan beri kımız, şarap veya rakı içerek sarhoş olurlar, fakat ciddiyetlerini, vekarlarını kat' iyen bozmazlardı. Ziya Paşanın on dokuzuncu asırda yazmış olduğu:

Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i ademi temziye mihenktir.

beytini sanki hepsi biliyordu. Değil sarhoş olup sululuk etmek, sendelemek bile ayıptı.

Çingiz Hanın oğlu olan Çağatay bir gün küçük kardeşi olup büyük kaanlık mevkiinde bulunan Ögedayla birlikte çok içerek ciddiyete aykırı sayılabilecek bir harekette bulunmuş, ertesi gün Ögedaya gidilerek dünkü hareketinden dolayı kendisinin cezalandırılmasını istemiştir.

Temür' ün günlerce süren toylarla boyuna şarap içtiği olur, fakat ne neşeye kapılır, ne kimsenin gönlünü kırar, ne de devlet işlerinde aksaklık yapacak bir buyruk verirdi.

Türklerin cinsi ahlakları da yüksekti. Yuva, aile ve zevce muhterem tutulurdu. Evli bir kadına taarruzun cezası cazası idamdi. Kadın hürdü. kocası uzak yolculuğa gitmiş bie olsa eve gelen yabancı erkeği konuklardı. Kendisine saygı gözü ile bakıldığı için bundan bir kötülük de doğmazdı. Hala Anadolu Yörüklerinde ve Türkmenlerinde, Türkistan göçebelerinde bu adet vardır.

Eski Türk ahlak ve adetlerinin büyük bir kısmını aynen saklamış olan Türkistan Kazaklarının bazılarından şöyle bir adet vardır: Bir genç erkek evlenmek istediği kızın çadırına üç gece gizlice girer. Kızla birlikte yatarlar. Kızın babası ve anası sezseler bile ses çıkarmazlar. Üç gecede erkek, kendisiyle evlenmesi için kızı kandırabilirse dördüncü günü ana-babasına giderek kızı ister. Kandıramassa çekilir, gider. Fakat bu üç gecede en ufak bir uygunsuzluk olmaz. Erkek ve kız birbirine karşı hiçbir kötü düşünce beslemez.

Bu da gösteriyor ki Türkler hem ahlaklı, hem de iradeli bir millettir. Zaten bu ikisi de çok defa birlikte bulunur. Yaşayıp yükselmek, ahlak ve iradesi sağlam olan milletlerin hakkıdır.

Biz u Türk ahlakına tam olarak malik bulunduğumuz zamanlarda yükseldik. Yabancıların ahlakını alarak bozulduğumuz zaman düşüp geriledik. Yükseldiğimiz zamanlar bu toprak, büyük milli davalar için kendilerini feda eden, yalan, riya iki yüzlülük bilmeyen; vicdanını satmayan insanlar dolu idi. Niğboluda 60.000 Türk müttefik Avrupalıları yenerken, Yavuz korkunç çölleri aşarken, Kanuni boyölçüşmek için Şarlkenin ordusunu ararken böyle yıkılmaz ruhlu bir cemiyete dayanıyorlardı.

Ahlak, millet yapısının temelidir. O olmadan hiçbir şey olmaz.

Çınaraltı, 20 Eylül 1941, Sayı 7



KAYNAK: Makaleler-Hüseyin Nihal Atsız
Sayfa:161,162,163,164,165-Baysan Yayınları

 
 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol